30 Ağustos 2009 Pazar

Bir Mim Daha

Sevgili Yesari çok özür diliyorum, çünkü uzun zamandır bilgisayarım olmaması sebebiyle yazılanları hiç takip edemiyorum. Şimdi yazdıklarını okurken gördüm beni mimlediğini, teşekkür ederim.. Bu arada nefret de etmiyorum bilgine :)))
Yesari'nin vazgeçemedikleri burada..
Şimdi gelelim benim vazgeçemediklerime;
*Tabi ki bugün nefes almama sebep olan annecim ve babacımdan,
*Hayatta dimdik durmamı sağlayan biricik Coşkuncuğumdan,
*Hayatımın sonuna kadar yemek yapmaktan,
*Hayvanları sevmekten,
*Woswos aşkımdan,
*Dostlarımdan!
*Veeeeeee yazmaktan, aklımdakileri yazmaktan,
ASLA VAZGEÇMEM...

Aslında hayatımda olan hiçbir şeyden kolay kolay vazgeçemem ben, eskiyen bir şeyi atarken bile film şeridi gibi gözümün önünden geçer yaşadıklarım :) Burda yazdıklarım öncelikli olanlar tabi..
Bu mim'i, yazmaktan vazgeçemeyen herkese gönderiyorum..

25 Ağustos 2009 Salı

Neler Oluyooorrr!!!

Uzun zamandır yazmamışım.. Yazamamışım, malum bilgisayarımın olmaması elimi kolumu bağlamakta.. Boş bilgisayar bulduğum an aç kurtlar gibi geçiyorum başına..
Dün canımın, herşeyimin doğum günüydü..
Canım;
Uzun uzun ve sağlıklı yıllar, gönlünce ve mutlu, huzurlu yaşayabileceğin nice yaşlar diliyorum sana. Ve aynı zamanda da hep yanında olmayı..
Doğum günün kutlu olsun..
Dün akşam bebek Tap's de yemek yedik.
Sonrasında hayatımın en güzel süpriziyle burun buruna geldim..
Özlem ve Özgür size çok ama çok teşekkür ediyorum bu muhteşem üstü süpriziniz için.
Yemekten çıktık Coşkuncuğumla, bebek sahilde yürüdük. Sonra Özgür aradı biz de bebekteyiz sizi de alalım diye. Yoldan geçen muzur sokak köpeğini seviyordum, sonra kulaklarıma bir yerden aşina olduğum bir tır tır sesi geldi!! Arkamı döndüm ve inanamadım gördüklerime.
Özlem ve Özgür kıpkırmızı, üstü açık bir WOSWOS'un içinden bana sesleniyorlar..
Nasıl bindim, oturdum gerçekten o süre kayıp bende.. Sevinçten ağlamaya başladım!! Ben deli miyim??? Sanırım evet..
Hayatımın en güzel anlarından biriydi..
Makinam yanımda değil diye çok hayıflandım, o andan hatıra bir fotoğraf olmalıydı elimde..
Özlem ve Özgür sizi seviyorum..
Çok ama çok teşekkür ederim bana bu hayatımın en güzel anlarından birini yaşattığınız için..
Ve bu sabah aldığım bir telefonla mutluluğum devam etti..
Beni tanıyanlar bilir, mutfakta olmak, yemek yapmak en büyük zevklerimden biridir. Ve hayatımın sonuna kadar mutfakta olmak hayalleriyle yanıp tutuşurum hep.
Bir kaç ay önce bu hayalimin verdiği bir istekle iş başvurusunda bulundum. Mutfak şefi yardımcılığı :))
Bu sabah aldığım telefonda görüşmeye çağırıldığımı öğrendim. Yarın sabah 11'de görüşmeye gidiyorum. Olur mu olmaz mı bilmiyorum ama bu görüşmeye çağırılmak bile benim için bir kilometre taşı. Kim bilir belki de kariyerimde bir dönüm noktası olur bu görüşme.
Çok heyecanlı ve çok mutluyum..
Olmasa da bu iş başvurularına devam edeceğim, veterinerlikten mutfağa giden yolda adım adım :))
Son gelişmeler böyle..
Görüşme sonrasında tekrar görüşmek üzere..

22 Ağustos 2009 Cumartesi

Hoşgeldin Kitoloji


Hoşgeldiiiiiiinnn...
Artık bir blogger'ımız daha var..
Sevgili kitocan yeni bloğuyla merhaba dedi..
http://www.kitoloji.blogspot.com/
Ben çok beğendim..
Hayırlı olsun kitocan..

15 Ağustos 2009 Cumartesi

Her Ankara, Bir İstanbul...

ankara'dan bir kuş uçtu güneye doğru
kanatlarında sevdanın kar bulutları
gün batımı masum gülüşler ağlamaklı
yine birşeyler aldı gitti ayrılık hüzünleri
yeni birşeyler aldı gitti ayrılık...
gözlerin bugün garip ve ince bir hüzün
ankara'da sensiz olmak zor iki gözüm
sözlerin bugün kırık,umarsız,kördüğüm
ankara'da aşık olmak zor iki gözüm.
yine deli yangınlar oldu bugün akşama doğru
gökyüzünün sensiz sessiz haykırışları
son sevgi sözcükleri, son fısıltılar
yine birşeyler aldı gitti ayrılık hüzünleri
yeni birşeyler aldı gitti ayrılık...
gözlerin bugün garip ve ince bir hüzün
ankarada sensiz olmak zor iki gözüm
sözlerin bugün kırık,umarsız,kördüğüm
ankara'da sensiz olmak zor iki gözüm
ankara'da yalnız olmak zor iki gözüm
ankara'da aşık olmak zor iki gözüm...

14 Ağustos 2009 Cuma

"Herşey Geçer" Dedi Bilgenin Biri


Bir çocuk gördüm, bileğinde asılı bir poşet, elinde bir paket mendil. Tozdan kapkara olmuş ayak parmakları çıkmıştı kim bilir ne yollar aşındırmış sandaletinden. Yüzünde öyle utangaç bir ifade vardı ki...
Arkadaşımla bir alışveriş merkezi önünde oturmuş kahve içip sohbet ediyorduk. Utana sıkıla geldi yanıma çocuk, elimdeki Starbucks kahveyi işaret ederek: " O ne abla?" "Kahve" dedim "İster misin?" "Yok sağol abla" dedi.
Öyle tuhaf oldu ki içim. Ben markası olmayan kahveye çoğu zaman kahve demezken, dünyada birileri, hem de çok yakınımızda birileri bundan habersiz yaşıyordu.
Yanıma çağırdım, bir paket mendil aldım cüzdanımdaki tüm bozuklukları vererek. O uzun uzun baktı paralara, fazlasını geri uzattı. "Olsun kalsın sende" dedim. Yüzüne öyle masum bir gülümseme yerleşti ki, uzun zamandır yüreğim böyle içten gülümsemeyle karşılaşmamıştı.. Biz aramızda sohbet ederken arkadaşımla, O yanımızdan utana sıkıla geçip duruyordu. Ben öyle kızgındım ve hararetli bir konudan bahsediyordum ki yanıma gelip "Abla üzme kendini, geçer herşey" dedi. Öyle kalakaldım. "Gel" dedim "Otur bakalım"
"Okula gidiyor musun?" gibi klişeyle başladım sohebete. Herşey öyle hemen pat diye sorulmuyordu tabi..
"Evet, 5. sınıfa"
"Var mı başka kardeşin?"
"Bir abim var, askerden geldi yeni, iş arıyor. Bir küçük kız kardeşim bir de anam var"
"Baban?"
"Öldü" dedi yüzünü yere çevirip.
"Nerelisin?"
"Erzurum"
Kolundaki çarpuk çurpuk izlere takıldı gözüm. Kızmaya hazır şekilde "Ne o kolundaki izler? dedim.
İyice sıyırarak kolunu "Kırıldı geçen sene, ameliyat oldum, çok borca girdik abla bunun yüzünden, kaç ay çalışamadım" dedi. Utandım. İçim acıdı.
O yine de gülüyordu, masumca gülümsüyordu. Benimse içimde dışarı dökemediğim göz yaşlarım burnumu yakıyor, çenemi kilitliyordu.
Sustum...
Sonra görevli geldi. Kovdu çocuğu yanımızdan. Gitmek istemiyordu. Belli ki konuşmaya, derdini, halini anlatmaya açtı. İki adım gitti, dönüp baktı arkasına, sonra iki adım daha, iki adım daha. Uzaklaştı yanımızdan gözleri üzerimizde.
Gittim yanına tekrar. Cüzdanımdaki son paramı verdim utana sıkıla. Para vermek büyük meziyetmiş gibi. Almadı, almak istemedi. "Al dedim, sen istemiyorsan annene ver, ona veriyorum kabul et" Eline sıkıştırdım parayı. "Sen çok düzgün bir çocuksun, aferim sana, hep böyle kal ve oku, sakın vazgeçme okumaktan"
Sanki okul okuyan adam olurmuş, okumak hayattaki tek olaymış gibi, benim de söylediğime bak.. Ne denir ki bilemedim, ağzımdan dökülüverdiler işte..
Öyle mutlu oldu ki, o mutluluğu görünce yeniden çocuk oldum ben.
Yürüdüm, uzaklaştım ordan, arkama da bakmadım bir daha. Çünkü biliyordum ki bakarsam gidemem, bakarsam içimde dans eden göz yaşlarım bir yol bulup çıkacaklar dışarı. Bütün gün O'nu düşündüm. O kırık dişli, adını bile bilmediğim çocuğu.
Ey çocuk;
Eğer bir gün için bile mutlu edebildiysem, kaygılarını hafifletebildiysem, küçücük bir sevinç zerresi yerleştirebildiysem yüreğine, işte sırf bunun için bile yaşamaya devam edebilirim. Belki hiç unutmazsın bu günü, belki de yaşadığın her sıradan günden biridir sadece. Ama sen bana "Geçer herşey" dedin ya, işte onu hiç unutmayacağım ben. Senin umudun bir ışık yaktı bana, gülüşün huzur verdi.
Her zaman böyle kal çocuk, hep umutla kal. Sakın izin verme seni üzmelerine, kırmalarına ve kovmalarına. Sen o gülüşünü hiç düşürme yüzünden. Hayat yolunu ışıkla doldursun, sen büyü ve çok büyük adam ol.
Sen hep mutlu ol çocuk...
Not: Yukarıdaki resim bilbulpaylaş.com'dan alıntıdır.
Fotoğraf makinam yoktu yanımda, iyi ki yoktu çünkü ben o çocuğun resmini gözlerimle çekip, hafızama kaydettim...

8 Ağustos 2009 Cumartesi

Günleeerr Sonraaa


Çok kısıtlı zamanımda sizi gelişmelerden haberdar etmeden yapamadım :)
1 Temmuz'da işi bıraktım, çok geçerli bir nedenden dolayı. Çok ama Çok mutluyum ve çok huzurluyum bu aralar..
İlk vermek istediğim haber: Yemek Sepeti Adana Açıldı..
Evet sevdiğimiz bildiğimiz yemeksepeti.com artık Adana'da. Bu haberi Coşkun vermek isterdi sanırım ama bu aralar o kadar yoğun ki yazmaya fırsatı olmuyor. (Her zamanki gibi diyelim:)
Süpersonik ortaklar Coşkun, Selçuk ve Erhan yoğun uğraşlar, çabalar ve büyük emekler sonucunda yemeksepeti Adana'yı açtılar. Burdan kendilerini canı yürekten kutluyor, bol bol kazançlar diliyorum..
İkinci haber: Bedia teyzecim (Coşkun'un annesi) Özlem ablacım (Coşkun'un ablası) ve dünyanın en güzel ikiz çocukları Defne ve Deniz İstanbuldalar..
Eve şenlik geldi, neşe geldi.. Ama her zaman olduğu gibi güzel günler çabuk bitiyor, iki gün sonra gidiyorlar :((
Melek kızların resimlerini koyucam en kısa zamanda kendileri stüdyoda çekimdeler şu anda :))
İşsizliğin, boş olmanın ve en önemlisi haftasonu Coşkuncuğumla olmanın keyfini sürüyorum. İş arıyorum tabi bu arada. Umarım şöyle huzurla çalışabileceğim bir iş bulurum. Artık iş yerinde olmadığım ve sevgili hırsız bilgisayarımı göürdüğü için internete erişebilmek için Coşkunun bilgisayarı işten eve getirmesi gerekiyor. O da her zaman mümkün olmuyor tabi. Bu yüzden çok da fazla yazamıyorum...
Güzel haberlerle tekrar görüşmek dileğiyle..
Hepinize mutlu haberler alacağınız huzurlu günler diliyorum..